Black lives mı matter yoksa all lives mı matter?

Black lives mı matter yoksa all lives mı matter?

Herkese tekrardan merhaba, bu yazı aşırı politik ve hatta problem çözümü veya bilgi vermek üzerine de değil. Baştan uyarımı yapayım sonradan ben pek bir şey öğrenmedim demeyin.

Black lives matter 2012 yılında Florida’da bir siyahi gencin polis tarafından öldürülmesi ile başlayan bir slogan. Genel olarak polisin karşıdaki insanı ırkına göre değerlendirmesine karşılar, buna yabancı terimle racial profiling deniyor. All lives matter’da 2016'da Trump’ın seçildiği seçim öncesi gördüğümüz Amerikan sağcılarının bir hareketi. Adın da anlayacağımız gibi aslında hiçbir şey demiyor, yani bilgi vermiyor. Kimsenin insan hayatı değersizdir demediği yerde, insan hayatı değerlidir demenin bir bilgi karşılığı yok. Hadi insaflı olalım insanı insan olduğundan ötürü severim hareketi diyelim. Amerikan halkına seçimden sonra sormuşlar, hangi sloganı kendinize yakın görüyorsunuz diye. %78'i all lives matter demiş. Bunu bi cebimize koyalım.

Şimdi biraz başa dönelim ve çok basitleştirerek günümüz solundan ve sağından bahsedeyim. Solun dünyayı yorumlama şekli artık işçi sınıfı ve burjuva diye ayrılmıyor, onun yerine çeşitli ve çok sayıda güç hiyerarşileri var. Örneğin beyaz ve erkekseniz bu güç hiyerarşilerinde çok yukardan başlıyorsunuz. Ama bununla da bitmiyor tabi, Avrupalı iseniz heteroseksüelseniz hatta obez de değilseniz en büyük düşman sizsiniz. Ana nokta şu, bu insanlar bi şekilde gücü ele geçirmiş ve bu gücü kullanarak tiranlık yapıyorlar, postmodern Marksizm’i böyle özetleyebiliriz.

Günümüz sağcıları da eskinin liberalleri pozisyonunda. Tüm bu gruplandırmalara karşı bir silahları var. Bireyselcilik. Tüm bu solcu yorumlamayı fundamental idea of racisizm olarak görüyorlar ve bir homoseksüel zenci ile başka bir homoseksüel zenciyi benzer kılan şeylerin farklı kılan şeylerin yanında nicelik olarak az kaldığını söylüyorlar.

Şimdi biraz daha derine inelim. İnsan beyni bilgilerle uğraşırken hangi sistemini kullanıyor anlamaya çalışalım. Daha doğduğumuz anda gördüğümüz insanlarını birey olarak yorumlamak yerine çeşitli gruplara ayıyoruz. Doğduğumuz anda annemizi babamızı gördüğümüzde ortak özellik arıyoruz. Muhtemelen ilk kategorilerden biri insan. Bu kategori tüm insanlar’ı diğer canlılardan ayırmamıza yarıyor. Bir canlıya bakıp insan ortak özellikleri içerip içermedine göre gruplandırma yapıyoruz. Daha şimdiden biraz racist olduk değil mi? Fakat burda sorun şu, insan dünyayı anlamamız için yeterince bilgi vermiyor. O dalı da bölmeye başlıyoruz, anneme benzeyen kadınlar var, babama benzeyen erkekler var vs. Bu bölme işini abartırsak da grupların bireylerde bittiğini görüyoruz. Bu sefer de bilgi çok oluyor ama genelleştirme ve anlama denen şey ortadan kalkıyor. Bunun bir decision tree ve information theory problemi olduğunu bazıları yakaladı bile.

Peki tüm bu altyapı bize bu probleme yaklaşmakta nasıl bir bakış açısı sunabilir. Bunu iki madde de inceleyelim.

  • Gruplar gerçekten birbirinden farklı mı?
  • Arada bir nedensellik var mı?

Şimdi size kadınlar erkeklerden kısadır dersem beni bir cinsiyetçi olarak görüp etiketler misiniz? Zannetmiyorum bu insanlar için kadınların göğsü vardır gibi genel geçer doğrulardan biri. Peki bazı erkeklerden daha uzun bazı kadınlar yok mudur? Tabiki vardır. Biz bu insanları kaybetmek uğruna bu gruplandırmayı yapıp bu bilgiyi neden beynimizde saklıyoruz?

Çünkü yukardaki figürden. İstatistikte bir yöntem vardır, t test diye. Karşılaştırmak istediğiniz iki grubu alırsınız. İki grubun iç standart sapmasına bakarsınız ve iki grubun arasındaki farka bakarsınız. Eğer aradaki fark şans eseri oluşabilcek gibiyse, dersiniz ki ben bu gruplandırmanın bu konuda etkisi olduğuna emin değilim. Kadın erkek gruplandırması boy konusunda etkili olduğu o kadar bariz ki neredeyse yüzde yüz eminiz diyebiliriz.

Arada nedensellik var mı peki? Erkekler XY genine sahip oldukları oldukları için mi uzun yoksa daha iyi beslendikleri için mi mesela? Bu soru genelde atlanır. Eğer daha uzun olmalarının sebebi daha iyi beslenmeleri ise biz yukardaki grafiği paylaşarak aslında bu nedeni gizlemeye hizmet etmiş oluruz. Bu nedenselliğin bulunması t test gibi estetik ve sade değil. Aslında tüm bu politik tartışma bundan ibaret. Peki black lives matter demek doğru mu?

Gene yukarı baktığımızda 5 yıl için yıllık %90 confidence intervaller ve ortalamalarını görüyoruz. Bunu da oturup hesapladığımızda sadece %0.1 ihtimalle beyazların ve siyahların arasındaki bu farkın şans eseri oluşabileceni görüyoruz. Yani evet büyük ihtimalle burada bir farklılaşma söz konusu.

Peki ikinci maddenin cevabı? Onun cevabı çok daha karışık. Kolaycılar ortamı terk edebilir burda iş karmaşıklaşıyor. Bu soruyu cevaplamak için çok daha fazla şeye bakmamız gerek. Acaba siyahlar hayatları boyunca daha çok mu polislerle karşı karşıya geliyor mesela? Belki de aslında polisle karşı karşıya geldiği bilinen durumlarda öldürülme ihtimalleri beyazlarla aynıdır. O zaman burda sorun polislerin siyahları öldürmesi değil, siyahların daha çok polisle muhatap olması olur. Tabi bu sefer de yeni soru siyahların daha çok polislerle muhatap olmaları, siyah olmalarından mı kaynaklı yoksa büyüdükleri çevre ile mi alakalı? Bu da böyle gider. Önemli olan asıl sorunu bulup buna göre kategorizasyon yapmak. Her ne olursa olsun arada bir fark var ise black lives matter’ın cevabı all lives matter değildir. Bu işi sulandırmak olur.